- öylece
- zf.
1) O biçimde, tam öyle
Dudaklarının kenarını kırıştıran bir nefret duygusuyla öylece kaldı.
- P. Safa2) Öylelikle
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
Dudaklarının kenarını kırıştıran bir nefret duygusuyla öylece kaldı.
- P. SafaÇağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
ölece — öylece … Beypazari ağzindan sözcükler
oşandak — öylece, anın gibi … Çağatay Osmanlı Sözlük
HAKEZA — Öylece. Bunun gibi. Böyle … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
basamak basamak — zf. 1) Yavaş yavaş Ağzında taşıdığı bıçakla hevenkleri keser ve öylece basamak basamak aşağıya iner. R. H. Karay 2) Derece derece Çocuğun bitmeyen dertleriyle haşır neşir, adım adım, basamak basamak onunla birlikte bir yaşam savaşı verir. H.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıralık — sf., ğı 1) Çıra olarak kullanılmaya elverişli (ağaç, tahta) 2) is. Çıra konulan yer Çıralık yanınca Koca Osman onu öylece gördü, yüzüne ters ters, alaylı baktı. Y. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalmak — nsz, ır 1) Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı. T. Buğra 2) Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı. O. C. Kaygılı 3) de Konaklamak, konmak Hemen… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kımıltısızlık — is., ğı Kımıltısız olma durumu Neredeyse bir heykel kımıltısızlığıyla hiç ses çıkarmadan öylece oturuyordu. M. Mungan … Çağatay Osmanlı Sözlük
üçlü — sf. 1) Üç parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden üç tane bulunan, müselles Bu üçlü grup merdivenin en üst basamağında öylece duruyor. T. Buğra 2) mec. Üç kişiden oluşmuş 3) is. İskambil, domino vb. oyunlarda üzerinde üç işareti veya… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… … Çağatay Osmanlı Sözlük
asıda olmak (veya asıda kalmak) — bir işe son verilmeyip öylece bırakılmış olmak Bu iş bundan fazla asıda kalamaz … Çağatay Osmanlı Sözlük